jump to navigation

Mikroöğrenme ve E-öğrenme 2.0 Ağustos 8, 2007

Posted by uzaktanegitim in e-öğrenme, e-learning, teorik.
trackback

“Yeni teknolojilerle karşılaştığımızda verdiğimiz tepki şekli hep aynıdır, onların kısa vadeli etkilerini abartırken uzun vadeli etkilerini küçümseriz.” — Roy Amara

2007’nin sonuna gelirken bilgiye, öğrenmeye, e-öğrenmeye ve bunlarla ilgili teknolojiler ile süreçlere dair bakış açılarımız yavaş yavaş dönüşüme uğramaktadır. Daha önceki yazılarımızdan birinde belirttiğimiz gibi geleneksel eğitim mantalitesini ve klasik okul sistemini sadece sayısal ortama uyarlayıp benzer düşünce kalıplarında ısrar etmenin zamanı hızla geçmektedir [1].

Bu süreçte gündeme gelmeye başlamış yeni ve önemli kavramlardan biri de mikroöğrenme (microlearning) kavramıdır. Geleneksel e-öğrenme yöntemlerinden farklı olarak, mikroiçerik (microcontent) üzerinden kısa süreli, sosyal etkileşime de geçebilecek şekilde bir öğrenme yöntemi olan mikroöğrenme aslında hayat boyu eğitim kavramının e-öğrenme dünyasına yansıyan şekli olarak düşünülebilir. Mikroöğrenme aşağıdaki işlevlere hizmet ettiği takdirde başarılı bir model olarak eski modellerin yerini almaya başlayacaktır [2]:

  • geçmiş ve mevcut deneyimler arasında bağlantılar kurarak ya da problemlere yeni çözümler bularak bilginin ‘kurulması’
  • sosyal / fiziksel dünya ile bir diyalog içine girilmesi ve
  • deneyler ile konu hakkında sürekli devam eden düşünme döngülerinin öğrencinin kontrolünde olması.

Tabii hep vurgulayageldiğimiz gibi sadece teknolojiye odaklanmak ve kavramsal / teorik çerçeveyi göz önünde bulundurmadan mikroöğrenme, mobil öğrenme ve e-öğrenme 2.0 sistemleri geliştirebileceğimizi düşünmek hatalı olacaktır. Dolayısı ile geleneksel öğrenme ve tabii e-öğrenme modellerinin temelinde bilimsel evrenselcilik ilkesinin yattığını göz önünde bulundurmakta fayda vardır. Bilimsel evrenselcilik ilkesine göre dünyayı her şeye uygulanabilir genel yasalarla modellemeye çalışırız ve bunun öğrenmeye yansıması da herkese belli şekilde, aynı eğitim verilmesi ve böylece bilginin kitlelere kolayca yayılması var sayımıdır. Belli alanlarda işe yarayan bu model e-öğrenme alanında artık yerini terk etmekte ve bu, uzmanlarca da kabul görmektedir. Tony Karrer’in “Understanding E-Learning 2.0” makalesinde de belirttiği gibi artık bilginin çok hızlı transfer edilmesi bir şart halini almıştır ve bunun mevcut iş akışı içinde çok kısa süreli aktarımlar şeklinde olması faydalıdır; öğrencilerin de bu deneyimlerini günlük hayatlarının bir parçası yapması ve böylece organizasyonlara daha az mali yük bindirmeleri de ancak bu şekilde gerçekleşecektir [3].

Mikroöğrenme bağlamında özellikle mikroiçerik üzerinden sosyal etkileşime girip ortak bir konu hakkında birlikte düşünme eylemi önem taşımaktadır çünkü organizasyonel öğrenme araştırmalarında görülmüştür ki kolektif düşünme ve tartışma, bir olgu ya da problem hakkında net bir anlayışa ya da çözüme varmak için en etkili araçlardan biridir [4]. Dolayısı ile öğrencilerin önceden uzun süreli, planlı bir şekilde bir e-öğrenme sisteminde bireysel olarak uzun süre geçirmek yerine istedikleri anda çok küçük içerikler üzerinden etkileşime geçmeleri bu etkili araçtan faydalanmaya imkan verecektir.

Klasik e-öğrenme ile mikroöğrenme arasındaki farkı en güzel şekilde vurgulayabilecek örnek belki de dizüstü bilgisayar ile cep telefonu arasındaki temel farktır, yani arka plandaki cihazı olmak ile ön plandaki cihazı olmak arasındaki fark. Dizüstü bilgisayar ön planda olan ve dikkat odaklanmasını gerektiren bir cihazdır. Cep telefonu ise hayatınızın arka planında, sürekli açık, sürekli bağlantılı olan bir cihazdır. Arka planda bekler ve ancak gerektiğinde hızlıca odak noktanıza yerleşir ve onunla işiniz bittiğinde yine kolayca arka plandaki konumuna geri döner [5]. Daima yanınızda bulunan ve cep telefonu teknolojisine içkin olan bu özellik, cep telefonlarının gittikçe artan Internet ve sayısal iletişim yetenekleri düşünüldüğünde onları mikroöğrenme mantalitesi ile birlikte düşünmeye yol açmaktadır. Dünyadaki 2 milyar civarı cep telefonu kullanıcısı ve telefonların bilgi işlem gücünün ne kadar hızlı arttığı düşünüldüğünde, mikroöğrenme stratejisi geliştirirken bu platformu gittikçe merkeze yerleştirmeyi gerektirmektedir.

Kaynaklar:

1- ‘Know-where’: 21. Yüzyılda E-Öğrenmeye Radikal Bir Yaklaşım

2- The Design of MicroLearning Experiences:A Research Agenda, Silvia Gabrielli, Stephen Kimani, Tiziana Catarci; Microlearning: Emerging Concepts, Practices and Technologies after e-Learning. Proceedings of Microlearning 2005. Innsbruck University Press

3- Understanding E-Learning 2.0, Tony Karrer

4- The Challenge of Triggering Profound Processes of Understanding inMicrolearning Environments. Theoretical Foundations and a Case Study for a “Microlearning Laboratory”; Markus F. Peschl, Microlearning: Emerging Concepts, Practices and Technologies after e-Learning. Proceedings of Microlearning 2005. Innsbruck University Press

5- Messiness, Education, Mobility; David Smith, Micromedia and Corporate Learning, Proceedings of the International Microlearning 2007 Conference. Innsbruck University Press

Yorumlar»

1. Yeniden Kullanılabilir Öğrenme Nesneleri « E-learning - Ağustos 8, 2007

[…] her an her yerden ve kişinin kendi yaşam veya çalışma ortamında aktive olması hemen akla mikroöğrenme ve e-öğrenme 2.0 kavramlarını da getiriyor. Makale de verilen somut örnek de belki bir hayli […]

2. Online Educa Berlin 2008′in Ardından « E-learning - Ocak 3, 2009

[…] eğitim konusunun teorik yönüne de önem veriyor, bunu tartışıp anlamaya çalışıyoruz [1, 2, 3, 4, 5], bunun ışığında Online Educa Berlin’in sana görüşlerini geliştirmek ve […]


Yorum bırakın